Aşk ve sır dolu bir sanat olan Ebru,kökleri yüzlerce yıl eskilere giden bir Türk sanatı
olarak Orta Asya’da doğduğu tahmin edilmektedir.Bilinen il adı Çağatayca “Ebre”
olan bu sanat İpek Yolu ile İran’a geldi.Ebri (bulutumsu gibi) ya da Abru (su
yüzü) adını aldı.Anadolu’da ebru olarak anılan sanat,tarihimiz ile Avrupa’ya
gitti.Yüzlerce yıl bu isimle anıldı.
Yazıma ilk kısa bir tanımla başlamak istedim…Bu güzel sanatı
en güzel şekliyle önümüze çıkaran Hikmet Barutçugil 1988’de Dünya
literatüründe;Barut Ebrusu olarak bilinen yeni bir ebru türünü bulan ilk kişi
olarak geçti.Çok sevdiğim ve değer verdiğim Sayın Prof.Şerife Atlıhan hocam
sayesinde tanışma fırsatım oldu..Kendisi çok mütevazi,nazik gerçekten çok iyi
bir beyefendi.
Açıkcası Ebru dendiğinde hepimizin aklına ilk gelen motif
lale motifidir.Ebru demek lale demektir anlayışı vardır birçoğumuzda..Fakat
Hikmet Bey’ın 40.yıl adlı sergisinde çok farklı deneyimleri görme fırsatı
buldum…Özellikle Kur’an ayetlerini Orhun Alfabeleryle yazması,akvaryum ve çöl resim tasvirleri inanılmaz
güzeldi..İlk defa böyle bir Ebru Sanatı’yla karşı karşıya geldim..Resim
gibiydi.Çerçeveleri dahil el emeği ile
yapılmıştı.Renk kullanımları,kompozisyon biçimi,eserlerin sergilenişi..Herşey
dörtdörtlüktü..
Kendisine bu kadar güzel eserlerin nasıl ortaya çıktığını
sorduğumda verdiği tek cevap “İnanmak ve çalışmak” dedi.Gerçekten ektiği
fidanın meyvelerini gördük.
40.yıl sanat hayatı dolayısıyla yapılan sergiye birçok
sanatçı katıldı.Fazlasıyla kalabalıktı.Biraz zor resim çekebildim maalesef…
Ama şunu söylemeliyim ki benden size tavsiye eğer Ebru
Sanatı ile uğraşıyosanız,ilginiz var ise kesinlikle Hikmet Barutçugil’i takip
edin…
Nilgün Odabaşı
Marmara Güzel Sanatlar Fakültesi